Bilim adamları, maymunların muzları yeme esnasında beyinlerinin bazı bölgelerinde (premotor kortekste F5 bölgesi ve Broca alanı gibi) elektriklenmeler ve voltaj artışları gözlediler. Bu arada bir bilim adamı maymunun karşısında iştahla muz yemeye başlayınca, maymun muz yemediği hâlde, sanki muz yiyormuş gibi beyninden yüksek voltajlarla cevap vermeye başladı. Enteresan şekilde, bir başkası aynı işi yaparken, beyindeki aynı merkeze ait benzer bir grup nöronda elektrik faaliyetleri artıyordu. Biyolojik bir kaynak dışında, bazı hisler (iştah, şehvet, vs) tespit edemediğimiz bir yolla maymunları, insanları ve kuşları karşısındakini taklit etmeye zorluyordu. Neticede "ayna nöron" adı verilen bazı beyin hücreleri de aktif hâle geçiyordu. 

AYNA NÖRONLAR VE TAKLİT

Ayna nöronlar, başta işitme ve görme olmak üzere bütün duyular vasıtasıyla, dış dünyadan gelen sinyalleri alıp, âdeta onların fotokopisini saklayan hücrelerdir. Bu nöronlar taklit etme ve karşıdakinden öğrenme gibi bir süreçte kendilerine verilmiş rolü hassas bir şekilde yansıtmakta ve kişiyi elinde olmadan taklide meyyâl hâle getirmektedir. Bu durum beynin tamamen normal bir fonksiyonudur. İnsan elinde olmadan çevresindeki kişilerin mimiklerinin, hâl ve tavırlarının tesirine girer. Aynı davranışları o ânda hemen doğrudan sergilemese bile, beynine kaydeder. Televizyonda film seyrederken acıklı bir sahne gördüğümüzde kendimizi tutamayıp ağlamamız gayet tabiî bir hâdisedir. Kişi elinde olmadan bu davranışı göstermektedir. Bazen kendimizi gayriiradî başkalarının mimiklerini taklit ederken yakalarız veya nerede duyduğumuzu hatırlayamadığınız bir şarkının melodileri istemeden dilimize dolanır. Esneyen birinin, ortamdaki diğer kişilerin de uykusunu getirdiğini ve esnemelerin giderek arttığını çoğumuz biliriz. 

Son yıllarda yapılan psikoloji araştırmalarının temelini oluşturan ayna nöronlara "sürü psikolojisinin" ortaya çıkmasında aktif rol verildiği anlaşılmaktadır. Maç seyrederken insanların birbirlerini taklidi, mitinglerde insanların daha sonraları kendilerinin bile hayretle karşıladığı aşırılık ve taşkınlıkları ayna nöronların rollerine birer örnektir. 

1980 İhtilâli'nden önce, aynı sınıfta olan sağ ve sol görüşlü arkadaşlarımızın okulun bahçesinde birbirlerine taşlarla saldırdıklarını pencereden seyretmiştim. Sonra polis onları sınıflara soktuğunda birbirine taş atan arkadaşlarımızın az önceki davranışlarına kendilerinin bile hayret ettiklerini dün gibi hatırlıyorum.

Şizofreni, otizm ve diğer bazı psikiyatrik bozuklukların temelinde de ayna nöronların rol oynayabileceği düşünülmektedir. Buna "kırık ayna teorisi" denmektedir. Bu tip psikolojik hastalığı olan kişiler karşısındakine ayna olamamakta, yani empati kuramamakta veya aynasındaki görüntü kırık olmaktadır. Aynadaki bu kırıklar arasındaki bağlantı iyi kurulup yapıştırılamadığından, hasta kişi karşısındakinin hisleri konusunda doğru bir yoruma ulaşamamaktadır. Ağlaması gereken yerde gülmek istemektedir. En yakınının cenaze merasiminde üzülmesi ağlaması gerekirken veya en azından diğer üzülen insanları taklit etmesi gerekirken, o hasta kişi defin sonrası dağıtılacak kumanyayı düşünmektedir. 

EMPATİDE AYNA NÖRONLARA VERİLEN VAZİFE

İyi hekim olmanın temel şartlarından birisi empati yapabilme, yani kendini karşısındakinin yerine koyabilmedir. Hekim hastasının derdini, ağrısını sanki kendisi yaşıyormuş gibi hissedebilmeli ve onunla dertlenebilmelidir. Empati oluşturamayan ancak en doğru ilâçları reçete eden bir hekim, belki de tedavide hiç başarılı olamayabilir. Bu husustaki araştırmalar başarılı insanların iyi empati kurabildiklerini ve bu kişilerde ayna nöron aktivitesinin yüksek olduğunu göstermektedir. 

HAYVANLARDA AYNA NÖRONLAR

Hayvanlarda nimet-i İlâhî olarak mu'cizevî bir yön ve yer bulma kabiliyeti vardır. Kudreti Sonsuz, sevk-i İlâhî olarak isimlendirdiğimiz birçok faaliyeti hayvanlara ilham ederken, bir ara istasyon veya bir sebep olarak ayna nöronları vazifelendirmektedir. Bazı kuşlar, yaz aylarında yiyeceklerini toprağa gömer. Kış aylarında her yer karla kaplandığında kuşun yiyecek bulamama endişesi yoktur. Çünkü yazın toprağa gömdüğü palamudun yerini unutmamıştır. Bir dalma hareketiyle toprağın altındaki yiyeceği çıkarıp afiyetle yemektedir. İşte hayatta kalmaları için kuşlara verilmiş bu kabiliyet, Rahmet-i Sonsuz'un esmasının tecellisi olarak tezahür ederken, ayna nöronları aktif hâle geçirmektedir. Ancak pek çok kişi burada yanılmakta, yanlış bir hükümle asıl fâil olarak ayna nöronları görmektedir.

AYNA NÖRONLAR VE KONUŞMA

Konuşma kabiliyeti ile ayna nöronlar arasında çok yakın bir münasebet vardır. Motor konuşma ile alâkalı kasların harekete geçmesinde aktif merkez olan beyindeki Broca alanı, insanlarda genellikle sol beyin yarım küresinde bulunur. Konuşma merkezi, beynimizin ön kısmındaki el hareketlerini ve maharetini kontrolde vazifeli merkeze yakındır. Buradan şunu ifade etmek mümkündür: Konuşma ile el mahareti ve konuşma esnasında serdedilen el kol hareketleri arasında yakın bir münasebet vardır. İşte ayna nöron sistemi de bu konuşma ve el mahareti merkezlerine yakın bulunmaktadır. 

Otizmli çocuklarda bu ayna nöronlara ait merkez kırıktır. Çocuk anne ve babasıyla göz göze gelmez. Çevresiyle hiç alâkadar olmaz, kendi dünyasında ve kendine has fanusun içindedir. Büyüklerinin mimiklerini taklit etmesi, başkasının ağlama veya gülmesiyle ilgilenmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Otizmli çocukların önemli problemlerinden biri de, asla konuşmamalarıdır. Otizmli çocuklarda etrafın fotokopisini çekme mânâsında ayna nöron fonksiyonu mükemmeldir; onlar hiç unutmazlar, son derece de zekidirler. Duyu organlarından gelen sinyaller ayna nöronlarında cevap ve görüntü meydana getirmekte, fakat bunlar beyinde daha öteye el kabiliyeti, mimikler ve konuşma merkezlerine iletilemediğinden, bu çocuklarda mimikler, el hareketleri ve konuşma kabiliyeti gelişmemektedir.

Konuşma belki de beynin en önemli vazifelerinden biridir. Ayna nöronun vazifeleri arasında gözlerle çevrenin görüntüsünün algılanmasının yanında, kulakla seslerin algılanması da vardır. İnsan karşısındakinin sadece mimik ve davranışlarını değil, sesini de taklit eder. Konuşma için en gerekli fonksiyon ise, işitmedir. Bilindiği üzere doğuştan işitme kabiliyeti olmayan insanlar, aynı zamanda konuşamazlar. Kur'ân-ı Kerîm insanların işitme ve görmelerine dikkat çekerken, önce işitmeyi, sonra görmeyi ifade eder. Bununla muhtemelen, konuşmanın gerçekleşebilmesi için önce işitme fonksiyonun olması gerektiği ifade edilmekte, aynı zamanda iki merkezin yakın münasebetine dikkat çekilmektedir. 

Büyük insanlarla oturup kalkma, onların sofralarına oturma çocuklarda âdâba ait davranışların gelişmesi bakımından çok önemlidir. Muallim, lider, hoca, başkan vs. konumundaki insanın bütün hâli ve sözleri muhataplar tarafından alınmakta, beyinde saklanmakta ve sonra da taklit edilmektedir. Bu mânâda eğitim yuvalarında hocanın ehemmiyeti büyüktür. Neslin taklit edebileceği öğretmenlere evlâtlarımızın emanet edilmesi gerekir. Buradan, televizyon ve internetteki ses ve görüntülere maruz kalan insan beyninin ne kadar tahrip edildiğini anlayabiliriz. Çocuklarımız bu yaygın iletişim vasıtalarında gördüğü kötü görüntüleri ve sesleri yukarıda anlatılan işleyişin gereği, taklit etmektedir. Aksine camilerde son yıllarda tek merkezden kabloyla iletilen vaazlar, hatibin görüntü ve mimiklerinden mahrum olduğundan yeteri kadar tesirli olmamaktadır.

Beyin ayna nöronları hafızaya alma ve yansıtma faaliyetlerinde vazife alırken, bu işlemlerin nöron içinde hangi moleküler aktivitelerle ortaya çıktığına dâir detaylar henüz bilinmemektedir. 30 milyar nöron kullanılarak mükemmel bir sistem içinde inşa edilen insan beyninin henüz ortaya çıkaramadığımız sanatlı yapılarının, yakın gelecekte biraz daha aydınlatılabilmesi en büyük temennimizdir.